DEVAM: 84- CENNETTE
MAKAMI EN AŞAĞI OLANLARA DAİR BİR BAB
327 - (194) حدثنا
أبو بكر بن
أبي شيبة،
ومحمد بن عبدالله
بن نمير
(واتفقا في
سياق الحديث،
إلا ما يزيد
أحدهما من
الحرف بعد
الحرف) قالا:
حدثنا محمد بن
بشر. حدثنا
أبو حيان عن
أبي زرعة، عن
أبي هريرة؛
قال: أتي
رسول الله صلى
الله عليه
وسلم يوما
بلحم. فرفع
إليه الذراع
وكانت تعجبه.
فنهس منها نهسة
فقال "أنا سيد
الناس يوم
القيامة. وهل
تدرون بما
ذاك؟ يجمع
الله يوم
القيامة
الأولين
والآخرين في
صعيد واحد. فيسمعهم
الداعي
وينفذهم
البصر. وتدنو
الشمس فيبلغ
الناس من الغم
والكرب مالا
يطيقون. ومالا
يحتملون.
فيقول بعض
الناس لبعض:
ألا ترون ما
أنتم فيه؟ ألا
ترون ما قد
بلغكم؟ ألا تنظرون
من يشفع لكم
إلى ربكم؟
فيقول بعض
الناس لبعض:
ائتوا آدم.
فيأتون آدم.
فيقولون: يا
آدم! أنت أبو
البشر. خلقك
الله بيده
ونفخ فيك من
روحه وأمر
الملائكة
فسجدوا لك.
اشفع لنا في
ربك. ألا ترى
إلى ما نحن
فيه؟ ألا ترى
إلى ما قد
بلغنا؟ فيقول
آدم: إن ربي
غضب اليوم غضبا
لم يغضب قبله
مثله. ولن
يغضب بعده
مثله. وإنه
نهاني عن
الشجرة
فعصيته. نفسي.
نفسي. اذهبوا
إلى غيري.
اذهبوا إلى
غيري. اذهبوا
إلى نوح. فيأتون
نوحا فيقولون:
يا نوح! أنت
أول الرسل إلى
الأرض. وسماك
الله عبدا
شكورا. اشفع
لنا إلى ربك.
ألا ترى ما
نحن فيه؟ ألا
ترى ما قد
بلغنا؟ فيقول
لهم: إن ربي قد
غضب اليوم غضبا
لم يغضب قبله
مثله، ولن
يغضب بعده
مثله. وإنه قد
كانت لي دعوة
دعوت بها على
قومي. نفسي. نفسي.
اذهبوا إلى
إبراهيم صلى
الله عليه
وسلم. فيأتون
إبراهيم
فيقولون: أنت
نبي الله
وخليله من أهل
الأرض. اشفع
لنا إلى ربك. ألا
ترى إلى ما
نحن فيه؟ ألا
ترى إلى ما قد
بلغنا؟ فيقول
لهم إبراهيم:
إن ربي قد غضب
اليوم غضبا لم
يغضب قبله
مثله ولا يغضب
بعده مثله. وذكر
كذباته. نفسي.
نفسي. اذهبوا
إلى غيري،
اذهبوا إلى
موسى. فيأتون
موسى صلى الله
عليه وسلم فيقولون:
يا موسى أنت
رسول الله.
فضلك الله،
برسالاته
وبتكليمه،
على الناس.
اشفع لنا إلى
ربك. ألا ترى
إلى ما نحن
فيه؟ ألا ترى
ما قد بلغنا؟
فيقول لهم
موسى صلى الله
عليه وسلم: إن
ربي قد غضب
اليوم غضبا لم
يغضب قبله
مثله ولن يغضب
بعده مثله.
وإني قتلت
نفسا لم أومر
بقتلها. نفسي.
نفسي. اذهبوا
إلى عيسى صلى
الله عليه
وسلم. فيأتون
عيسى فيقولون:
يا عيسى! أنت
رسول الله،
وكلمت الناس
في المهد،
وكلمة منه
ألقاها إلى
مريم، وروح
منه. فاشفع لنا
إلى ربك. ألا
ترى ما نحن
فيه؟ ألا ترى
ما قد بلغنا؟
فيقول لهم
عيسى صلى الله
عليه وسلم: إن
ربي قد غضب
اليوم غضبا لم
يغضب قبله
مثله ولن يغضب
بعده مثله.
ولم يذكر له
ذنبا. نفسي.
نفسي. اذهبوا
إلى غيري.
اذهبوا إلى
محمد صلى الله
عليه وسلم.
فيأتوني
فيقولون: يا
محمد! أنت
رسول الله
وخاتم
الأنبياء.
وغفر الله لك ما
تقدم من ذنبك
وما تأخر.
اشفع لنا إلى
ربك. ألا ترى
ما نحن فيه؟
ألا ترى ما قد
بلغنا؟
فأنطلق فآتي
تحت العرش
فأقع ساجدا لربي.
ثم يفتح الله
علي ويلهمني
من محامده
وحسن الثناء
عليه شيئا لم
يفتحه لأحد
قبلي. ثم يقال:
يا محمد! ارفع
رأسك.
سل تعطه. اشفع
تشفع. فأرفع
رأسي فأقول:
يا رب! أمتي.
أمتي. فيقال:
يا محمد! أدخل
الجنة من أمتك،
من لا حساب
عليه، من
الباب الأيمن
من أبواب
الجنة. وهو شركاء
الناس فيما
سوى ذلك من
الأبواب.
والذي نفس
محمد بيده! إن
ما بين
المصراعين من
مصاريع الجنة
لكما بين مكة
وهجر. أو كما
بين مكة وبصرى".
[:-479-:] Bize Ebu Bekr b. Ebi Şeybe ve Muhammed b. Abdullah b.
Numeyr tahdis etti. -Her ikisi de hadisin anlatımında ittifak etmekle birlikte
onlardan birisi bazen bir harften sonra bir başka harf ilave ederek- dediler
ki: Bize Muhammed b. Bişr tahdis etti, bize Ebu Hayyan, Ebu Zur'a'dan tahdis
etti. O Ebu Hureyre' den şöyle
dediğini nakletti:
Bir gün Resulullah
(Sallallahu aleyhi ve Sellem)'e bir miktar et getirildi. Kol kısmı ona takdim
edildi. O kolu severdi. Ondan bir lokma alıp şöyle buyurdu:
"Kıyamet gününde
insanların efendisi benim. Bunun neden böyle olduğunu biliyor musunuz? Allah
kıyamet gününde öncekileri de, sonrakileri de düz bir yerde toplayacak. Davetçi
onlara seslerini işittirecek, göz onları görebilecek. Güneş de oldukça
yaklaşacak. İnsanlar güçleri yetmeyecek ve tahammül edemeyecekleri kadar gam ve
kedere boğulacaklar. İnsanların bir kısmı diğerine: Ne hale geldiğimizi görmez
misiniz? Bu sıkıntılarınızın nereye kadar ulaştığını görmüyor musunuz? Rabbiniz
nezdinde sizin için şefaatte kim bulunabilir diye bakmayacak mısınız,
diyecekler.
Yine insanların bir kısmı
bir diğerine: Adem'in yanına gidiniz, diyecek. Bunun üzerine Adem'e gidip ona:
Ey Adem, sen insanların babasısın. Allah seni eliyle yarattı, sana ruhundan
üfledi, meleklere emir verdi, onlar da sana secde ettiler. Bizim için Rabbinin
nezdinde şefaat et, içinde bulunduğumuz bu hali görmüyor musun? Sıkıntımızın ne
dereceye vardığını görmüyor musun, diyecekler.
Adem: Şüphesiz bugün
Rabbim öyle bir gazap etmiş ki, bugünden önce böyle gazap etmediği gibi, bundan
sonra da bu şekilde gazap etmeyecektir. Hem o bana o ağaca yaklaşmamı
yasakladı, ben ona baş kaldırdım. Canımı kurtarmaya bakıyorum, canımı! (Nefsi,
Nefsi) Benden başkasının yanına gidin, Nuh'a gidin, diyecek.
Onlar da Nuh'un yanına
gidip: Ey Nuh, sen yeryüzüne gönderilen ilk Resulsün, Allah senden çok şükreden
bir kul, diye söz etti. Rabbinin nezdinde bizim için şefaat et. İçinde
bulunduğumuz bu hali görmez misin? Sıkıntımızın ne dereceye vardığını görmüyor
musun, diyecekler.
Nuh onlara: Bugün Rabbim
öyle bir gazap etmiş ki bundan önce onun gibi gazap etmediği gibi, bundan sonra
da böyle gazap etmeyecektir. Benim bir dua etme hakkım vardı. Onu kullanıp,
kavmime beddua ettim. Canımı kurtarmak istiyorum, canımı! (Nefsi, Nefsi!) Siz
İbrahim (aleyhisselam)'a gidin, diyecek.
Onlar da İbrahim'e
gidip: Sen Allah'ın nebisi ve yeryüzü halkı arasında onun halilisin. Rabbinin
nezdinde bizim için şefaat et. İçinde bulunduğumuz bu hali görmez misin?
Sıkıntımızın ulaştığı dereceyi görmez misin diyecekler.
İbrahim kendilerine: Bugün Rabbim öyle bir
gazap etmiş ki bundan önce onun gibi gazap etmemiş, bundan sonra da bu şekilde
gazap etmeyecektir deyip, söylediği yalanları sözkonusu edecek (ve) nefsimi
kurtarayım nefsimi! (Nefsi, Nefsi!) Siz benden başkasına gidin, Musa'ya gidin,
diyecek.
Onlar da Musa'ya (aleyhisselam)
gidecekler ve: Ey Musa, sen Allah'ın Resulüsün, Allah risaletleri ile ve
seninle konuşmasıyla seni insanlardan üstün tuttu. Rabbinin nezdinde bizim için
şefaat et. İçinde bulunduğumuz bu hali görmez misin? (3/24a) Sıkıntımızın
ulaştığı dereceyi görmez misin, diyecekler.
Musa (aleyhisselam)
onlara: Bugün Rabbim öyle bir gazap etmiş ki, bundan önce onun gibi gazap
etmemiştir, bundan sonra da böyle bir gazap etmeyecektir. Hem ben öldürmekle
emrolunmadığım bir canı öldürmüştüm. Nefsimi kurtarmaya bakıyorum, nefsimi!
(Nefsi, Nefsi!) Siz İsa (aleyhisselam)'a gidin, diyecek.
Onlar da İsa'ya gidip:
Ey İsa, sen Allah'ın rasuıüsün. Beşikte iken insanlarla konuşmuştun. Allah'ın
Meryem'e bıraktığı, ondan bir kelime ve onun ruhundansın. Rabbinin huzurunda
bizim için şefaat et, içinde bulunduğumuz bu hali görmez misin? Sıkıntımızın
nereye ulaştığını görmez misin, diyecekler.
İsa (aleyhisselam)
onlara: Şüphesiz bugün Rabbim öyle bir gazap etmiş ki bundan önce böyle gazap
etmemiştir, bundan sonra da böyle gazap etmeyecektir diyecek ve herhangi bir
günahını sözkonusu etmeyip, nefsimi kurtarayım, nefsimi! (Nefsi, Nefsi !)
Benden başkasına gidin. Muhammed (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'e gidin, (diye
ekleyecek).
Bunun üzerine benim yanıma
gelerek: Ey Muhammed, sen Allah'ın Resulü, nebilerin sonuncususun. Allah senin
geçmiş ve gelecek günahlarını bağışlamıştır. Rabbinin nezdinde bizim için
şefaat eyle. (3/24b) İçinde bulunduğumuz bu hali görmez misin? Sıkıntımızın
nereye kadar ulaştığını görmez misin, diyecekler.
Bunun üzerine ben de
kalkıp, Arşın altına gelip, Rabbim için secdeye kapanacağım. Sonra Allah benden
önce hiçbir kimseye ilham etmediği, pek güzel hamd ve senalarda bulunmayı ilham
edecek, sonra da: Ey Muhammed, başını kaldır, dile, dilediğin sana verilecek,
şefaat et, şefaatin kabulolunacak buyurulacak, ben de başımı kaldırıp, Rabbim
ümmetimi (isterim) ümmetimi, diyeceğim.
Bana: Ey Muhammed,
ümmetinden hesaba çekilmeyecek olan kimseleri cennet kapılarından sağdaki
kapıdan girdir. Ayrıca onlar bunun dışındaki diğer kapılarda da, sair
insanlarla da ortak olacaklar. Muhammed'in nefsi elinde olana yemin ederim ki,
cennet kapılarının iki kanadı arasındaki mesafe Mekke ile Hecer -yahut Mekke
ile Busra- arası kadardır. "
Diğer tahric: Buhari,
3361, 3340, 4712; Tirmizi, 2434, 1837 -muhtasar olarak-; İbn Mace, 3307;
Tuhfetu'l-Eşraf, 14927
DAVUDOĞLU ŞERHİ İÇİN buraya tıklayın
NEVEVİ ŞERHİ "Ebu Hayyan'dan, o
Ebu Zur'a'dan ... " İman bölümünün baş taraflarında Ebu Hayyan ve Ebu
Zur'a ile ilgili açıklamalar geçmiş, Ebu Zur'a'nın adının Herim olduğu
belirtilmişti. Ayrıca Amr, Ubeydullah ve Abdurrahman olduğunun da söylendiğine
işaret edilmişti. Ebu Hayyan'ın adı ise Yahya b. Said b. Hayyan' dır.
"Ona
kolu takdim edildi, o kolu severdi" ile ilgili olarak Kadı İyaz
(rahimehullah): Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in kolu sevmesinin sebebi
pişmesi, daha lezzetli ve tadı güzelolmakla birlikte çabuk hazmedilmesi, ayrıca
rahatsızlık verici yerlerden uzak oluşudur, demiştir. (3/65)
Tirmizi
kendi senediyle rivayet ettiği üzere Aişe (r.anha) şöyle demiştir:
"Aslında Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) etin kol kısmını daha
çok sevmiyordu ama eti arasıra bulurdu. Etin kol kısmı daha çabuk piştiğinden
ötürü çabuk davranılıp, etin kol kısmı ona takdim edilirdi."
"Ondan
bir lokma aldı." Kadı İyaz der ki: Bir lokma almak anlamındaki
"nehese" fiilini ravilerin çoğunluğu sin ile rivayet etmişlerdir. İbn
Mahan ise bunu şın ile rivayet etmiştir, her ikisi de, dişlerinin ucuyla bir
lokma aldı, anlamındadır. Herevı dedi ki: Ebu'l-Abbas dedi ki: Sin ile ön
dişlerinin ucuyla almak, şın ile ise azı dişleriyle almak, demektir.
"Kıyamet
gününde ben insanların efendisiyim." Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem),
bu sözleri yüce Allah'ın üzerindeki nimetini anlatmak için söylemiştir. Çünkü
yüce Allah zaten ona böyle yapmasını emir buyurmuştur. Ayrıca onun bu sözü
bizim onun üzerimizdeki hakkını bilmemiz için bize verdiği bir öğüttür.
Kadı
İyaz dedi ki: Seyyid (efendi) kavminden üstün olan kişi, zorlu ve sıkıntılı
zamanlarında kendisine sığınılan zat demektir. Nebi (Sallallahu aleyhi ve
Sellem)' de dünyada da, ahirette de Ademoğullarının efendisidir. Kıyamet
gününün özellikle sözkonusu edilmesi ise o gündeki efendiliğinin yüksekliğinden
ve herkesin onun efendiliğini teslim edip kabul etmesinden dolayıdır çünkü Adem
de, onun bütün çocukları da Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in sancağı
altında olacaklardır. Nitekim yüce Allah: "Bugün mülk kimindir? Bir ve
tek, Kahhar Allah'ındır." (el-Mu'min, 4016) buyurmaktadır. Yani o günde
her türlü mülk iddiası ortadan kalkmış olacaktır. Allah en iyi bilendir.
'1\
Ila h kıyamet gününde öncekileri ve sonrakileri tek bir düzlükte toplayacaktır
... " Düzlük (Said) geniş ve düz arazi demektir.
"Gözün
onlara nüfuz etmesi" ile ilgili olarak Herevı şöyle der: Kisaı dedi ki:
Gözü bana nüfuz etti tabiri, bana ulaşıp, beni aşıp geride bıraktığı zaman
kullanılır. Kavme nüfuz ettim, tabiri de onların ortasında yürüyüp, onları geçtiğim
zaman kullanılır. (Bunun için fiilin başına hemze getirilir.) Ancak onları
ortasından geçip, onları geride bırakacak olursak bu sefer bu fiil hemzesiz
kullanılır.
Buradaki
ifadenin anlamına gelince: Herevı dedi ki: Ebu Ubeyd dedi ki:
Yani
Rahman Allah Tebareke ve Teala'nın gözü onların tamamını görecek şekilde onlara
nüfuz eder. Ebu Ubeyd' den başkaları ise: Yerin düzlüğü dolayısı ile bakanların
gözleri onları delip geçer, diye açıklamışlardır. Zaten yüce Allah öncesinde
de, sonrasında da hep insanları kuşatmıştır. -Herevı'nin ifadeleri burada sona
ermektedir.-
Metali'
sahibi de şöyle der: Yani bakan kişi onları kuşatır, onların hiçbir şeyleri ona
gizli kalmaz. Buna sebep ise yerin düz olmasıdır. Yani herhangi bir kimsenin
görenlerden saklanmak üzere arkasında saklanacağı bir şey bulunmayacaktır.
(3/66) Bu ise Ebu Ubeyd'in söylediği şanı yüce Rahman onları görür şeklindeki
ifadesinden daha uygundur; çünkü yüce Allah'ın görmesi düz yerde de, başka
yerde de her durumda onların hepsini kuşatır. Metali' sahibinin sözleri
bunlardır.
İmam
Ebu's-Saadat el-Cezen (İbnu'l-Esir) de Ebu Ubeyd ile başkası arasındaki şanı
yüce Rahman Allah'ın görmesi midir yoksa yaratılmışlardan bakan kimsenin
görmesi mi olduğu ile ilgili görüş ayrılıklarını sözkonusu ettikten sonra
şunları söylemektedir: Hadis alimleri bu kelimeyi peltek ze harfi ile rivayet
ederler. Halbuki bu aslında noktasız olarak dal iledir; yani bakan kişi onların
tamamını görünceye kadar başından sonuna hepsini görür. Bu da
"nefede" kökünden gelir. Hadisin bakan kimsenin görmesi ile ilgili
olarak yorumlanması, şanı yüce Allah'ın görmesine yorumlanmasından daha
uygundur. -Ebu's-Saadat'ın açıklamaları da bunlardır.-
Buna
göre bu kelime ile ilgili olarak baş tarafındaki "ye" harfinin
fethalı ve ötreli olması, son harfinin dal ve zelolması ile "onlara nüfuz
eder"deki fiilin öznesi olan zam ir hakkında görüş ayrılığı vardır. Daha
sahih olan ye harfinin fethalı, son harfinin zelolması ve görmenin yaratılmış
tarafından olmasıdır. Allah en iyi bilendir.
"Sıkıntımızın
nereye kadar ulaştığını görmez misin" cümlesinde "ulaşmak"
anlamındaki fiilde gayn harfi fethalıdır. Bilinen ve sahih olan da budur ama
müteahhir bazı imamlar bu harfi hem fethalı, hem sakin olarak zaptetmişlerdir,
bunun da açıklanabilir bir tarafı vardır. Fakat tercih edilen ilk kaydettiğimiz
şekildir, buna delil de yine bu hadiste bundan önce geçen: "Ne hale
geldiğinizi görmez misiniz" denilmiş olmasıdır. Şayet gayn harfi sakin
olarak okunacak olsaydı, muhatap zamirinin (mansub zam ir olarak" ...
kum" olarak değil de) merfu zamir olarak" ... tum" olarak
gelmesi gerekirdi. (3/67)
Adem
ve diğer nebilerin (Allah'ın salat ve selamları onlara) söyleyecekleri:
"Bugün Rabbim öyle bir gazaplanmış ki bundan önce onun gibi gazaplanmış
değildir, bundan sonra da böyle gazaplanmayacaktır" ifadesinde geçen yüce
Allah'ın gazabından kasıt onun kendisine baş kaldıranlardan intikam alacağının
ortaya çıkması ve onların onun elim azabını görecek olmaları, orada toplanan
kimselerin olmamış ve olmayacak derecede dehşetli hallere tanık olmalarıdır.
Bütün bu hallerin bir benzerinin o günden önce görülmediği ve daha sonra da
görülmeyeceğinde bir şüphe yoktur. İşte yüce Allah'ın gazabının anlamı budur.
Aynı
şekilde onun rızası da, hakkında hayır ve lütufta bulunmayı murad ettiği
kimselere olacak ve bu, rahmeti ve lütfu ile gerçekleşecektir. (3/68) Çünkü
yüce Allah'ın razı olmak ve gazaba gelmek hallerinde değişmesi imkansızdır.
Allah en iyi bilendir.
"Şüphesiz
cennetin kapı kanatlarının ikisi arasındaki mesafe Mekke ile Hecer arası
-yahutta Mekke ile Busra arası- kadardır." Kapının kanatları kapının iki
tarafıdır. Hecer ise Bahreyn şehirlerinin temelini teşkil eden büyük bir
şehirdir. Cevheri,Sihah'ında der ki: Hecer müzekker ve munsarıf bir şehir
adıdır. Bu şehre nispet "Haciri" (he harfinden sonra med harfi elif
ile) diye yapılır.
Ebu'l-Kasım
ez-Zeccaci de el-Cem el adlı eserinde şöyle der: Hecer müzekker ve müennes
olarak kullanılır.
Derim
ki: Burada sözü edilen Hecer ile"su -Hecer testileriyle- iki testi
miktarına ulaşacak olursa" diye diğer hadiste sözü edilen Hecer' den
farklı bir yerdir. Bu ikincisi Medine kasabalarından bir kasaba olup, orada
testi yapılırdı. Bu ise munsarıf değildir. Ben bunu Mühezzeb Şerhinin baş
taraflarında açıkladım.
Busra'ya
gelince, bu da Dımaşk ile arasında üç konaklık mesafe bulunan bir şehirdir.
Havran şehri de odur, kendisi ile Mekke arası bir aylık uzaklıktır. (3/69)
328 - (194) وحدثني
زهير بن حرب.
حدثنا جرير عن
عمارة بن القعقاع،
عن أبي زرعة،
عن أبي هريرة؛
قال: وضعت
بين يدي رسول
الله صلى الله
عليه وسلم
قصعة من ثريد
ولحم. فتناول
الذراع. وكانت
أحب الشاة
إليه. فنهس
نهسة فقال
"أنا سيد
الناس يوم
القيامة" ثم
نهس أخرى فقال
"أنا سيد
الناس يوم
القيامة"
فلما رأي
أصحابه لا
يسألونه قال
"ألا تقولون
كيفه؟" قالوا:
كيفه يا رسول
الله؟ قال
"قال "يقوم
الناس لرب
العالمين"
وساق الحديث
بمعنى حديث
أبي حيان عن
أبي زرعة.
وزاد في قصة
إبراهيم فقال.
وذكر قوله في
الكوكب: هذا
ربي. وقوله لآلهتهم:
بل فعله
كبيرهم هذا.
وقوله: إني
سقيم. "والذي
نفس محمد
بيده! إن ما
بين
المصراعين من مصاريع
الجنة إلى
عضادتي الباب
لكما بين مكة
وهجر أو هجر
ومكة قال : لا
أدري أي ذلك قال . ".
[:-480-:] Bana Züheyr b. Harp'ta rivayet etti. (Dedi ki): Bize
Cerir, Umaratü'bnü Ka'kaa'dan, o da Ebu Zür'a'dan, o da
Ebu Hureyre'den naklen
rivayet etti. Ebu Hureyre dedi ki:
Resulullah (Sallallahu
aleyhi ve Sellem)'in önüne tirit ve et bulunan bir kap konuldu. Allah Resulü
kolu aldı. Koyunun en sevdiği tarafı o idi. Ondan bir lokma alıp "kıyamet
gününde insanların efendisi benim" buyurdu, sonra bir lokma daha aldı,
tekrar "kıyamet gününde insanların efendisi benim" buyurdu. Ashabının
kendisine soru sormadıklarını görünce "neden bu nasıl olacak
demiyorsunuz" buyurdu.
Onlar da: Bu nasılolacak
ey Allah'ın Resulü, dediler. Şöyle buyurdu:
"İnsanlar alemlerin
Rabbinin huzuruna kalkacaklar." Sonra da hadisi Ebu Hayyan'ın, Ebu
Zur'a'dan diye naklettiği manada sevketti ve ayrıca İbrahim (aleyhisselam) ile
ilgili anlatılanlarda ziyade olarak yıldız hakkında: Bu benim Rabbimdir
demesini de onların putlarına: Hayır, bunu onların bu büyükleri yaptı dediğini,
yine onun: Ben hastayım dediğini de ekledi. (Sonra Allah Resulü) şöyle buyurdu:
"Muhammed'in nefsi elinde olana yemin ederim ki hiç şüphesiz cennetin
kapılarının iki kanadı ile pervazları arasındaki uzaklık şüphesiz Mekke ile
Hecer -yahut Hecer ile Mekke- arası kadar olacaktır."
(Ravi) dedi ki: Bunların
hangisini söylediğini bilmiyorum.
Bunu yalnız Müslim
rivayet etmiştir; Tuhfetu'l-Eşraf, 14914
DAVUDOĞLU AÇIKLAMA: Bu iki cümleden
hangisini söylediğini bilemiyorum, dedi.
Hadis-i
şerifte zikri geçen »Keyfe» kelimesinin sonuna vakıf halinde «hay-i sekt» nâmı
verilen «he» getirilmiştir. Bu kelimenin üzerinde durulduğu zaman mezkur (hâ)
nın getirilmesi hususunda söz yoktur. Ancak sahabe-i kiramın cümle ortasında
aynı kelimenin sonuna (he) getirmeleri iki vecihle izah olunmuştur.
1
- Araplardan bazıları cümle ortasımda vakıf hükümde telâkki ederler.
2
- Ashab (R.A.) Resulullâh (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) in telâffuzuna tabi
olmuşlardır.
Udâde;
kapının iki tarafındaki çerçeve ağaçlarıdır.
NEVEVİ ŞERHİ: "Neden bu
nasılolacak demiyorsunuz? Onlar da: Ey Allah'ın Resulü bu nasılolacak,
dediler." Burada "nasıl" anlamındaki kelimenin sonunda bulunan
"he" harfi vakıf yapıldığı zaman kelimenin sonuna getirilen
"hau's-sekt: susma he'si"dir.
Ashab-ı
Kiram'ın: "Bu nasılolacak ey Allah'ın Resulü" deyip, he harfini durak
yapmadıkları halde sabit olarak telaffuz etmeleri ise iki şekilde açıklanır. Bu
ikisini de Tahrır sahibi ile başkaları zikretmişlerdir. Bunlardan birincisine
göre, Araplar arasından durak yapmamayı da durak yapmak gibi kullananlar
vardır. İkinci açıklamaya göre, ashab-ı kiram Nebi (Sallallahu aleyhi ve
Sellem)'in kendilerine teşvik ederken kullandığı lafza uygun lafız kullanma
maksadıyla bunu söylemişlerdir. Eğer he harfi getirmeksizin "nasıl"
demiş olsalardı, kendilerini hakkında soru sormaları için teşvik etmiş olduğu
hususu sormuş olmayacaklardı. Allah en iyi bilendir.
"Kapılann
pervazlan" ile ilgili olarak Cevherı şöyle demektedir: Kapıların
pervazIarı yan tarafta bulunan, onları tutan iki ahşaptır.