SAHİH-İ MÜSLİM

Bablar Konular Numaralar

iMAN BAHSİ

<< 194 >>

DEVAM: 84- CENNETTE MAKAMI EN AŞAĞI OLANLARA DAİR BİR BAB

 

327 - (194) حدثنا أبو بكر بن أبي شيبة، ومحمد بن عبدالله بن نمير (واتفقا في سياق الحديث، إلا ما يزيد أحدهما من الحرف بعد الحرف) قالا: حدثنا محمد بن بشر. حدثنا أبو حيان عن أبي زرعة، عن أبي هريرة؛ قال: أتي رسول الله صلى الله عليه وسلم يوما بلحم. فرفع إليه الذراع وكانت تعجبه. فنهس منها نهسة فقال "أنا سيد الناس يوم القيامة. وهل تدرون بما ذاك؟ يجمع الله يوم القيامة الأولين والآخرين في صعيد واحد. فيسمعهم الداعي وينفذهم البصر. وتدنو الشمس فيبلغ الناس من الغم والكرب مالا يطيقون. ومالا يحتملون. فيقول بعض الناس لبعض: ألا ترون ما أنتم فيه؟ ألا ترون ما قد بلغكم؟ ألا تنظرون من يشفع لكم إلى ربكم؟ فيقول بعض الناس لبعض: ائتوا آدم. فيأتون آدم. فيقولون: يا آدم! أنت أبو البشر. خلقك الله بيده ونفخ فيك من روحه وأمر الملائكة فسجدوا لك. اشفع لنا في ربك. ألا ترى إلى ما نحن فيه؟ ألا ترى إلى ما قد بلغنا؟ فيقول آدم: إن ربي غضب اليوم غضبا لم يغضب قبله مثله. ولن يغضب بعده مثله. وإنه نهاني عن الشجرة فعصيته. نفسي. نفسي. اذهبوا إلى غيري. اذهبوا إلى غيري. اذهبوا إلى نوح. فيأتون نوحا فيقولون: يا نوح! أنت أول الرسل إلى الأرض. وسماك الله عبدا شكورا. اشفع لنا إلى ربك. ألا ترى ما نحن فيه؟ ألا ترى ما قد بلغنا؟ فيقول لهم: إن ربي قد غضب اليوم غضبا لم يغضب قبله مثله، ولن يغضب بعده مثله. وإنه قد كانت لي دعوة دعوت بها على قومي. نفسي. نفسي. اذهبوا إلى إبراهيم صلى الله عليه وسلم. فيأتون إبراهيم فيقولون: أنت نبي الله وخليله من أهل الأرض. اشفع لنا إلى ربك. ألا ترى إلى ما نحن فيه؟ ألا ترى إلى ما قد بلغنا؟ فيقول لهم إبراهيم: إن ربي قد غضب اليوم غضبا لم يغضب قبله مثله ولا يغضب بعده مثله. وذكر كذباته. نفسي. نفسي. اذهبوا إلى غيري، اذهبوا إلى موسى. فيأتون موسى صلى الله عليه وسلم فيقولون: يا موسى أنت رسول الله. فضلك الله، برسالاته وبتكليمه، على الناس. اشفع لنا إلى ربك. ألا ترى إلى ما نحن فيه؟ ألا ترى ما قد بلغنا؟ فيقول لهم موسى صلى الله عليه وسلم: إن ربي قد غضب اليوم غضبا لم يغضب قبله مثله ولن يغضب بعده مثله. وإني قتلت نفسا لم أومر بقتلها. نفسي. نفسي. اذهبوا إلى عيسى صلى الله عليه وسلم. فيأتون عيسى فيقولون: يا عيسى! أنت رسول الله، وكلمت الناس في المهد، وكلمة منه ألقاها إلى مريم، وروح منه. فاشفع لنا إلى ربك. ألا ترى ما نحن فيه؟ ألا ترى ما قد بلغنا؟ فيقول لهم عيسى صلى الله عليه وسلم: إن ربي قد غضب اليوم غضبا لم يغضب قبله مثله ولن يغضب بعده مثله. ولم يذكر له ذنبا. نفسي. نفسي. اذهبوا إلى غيري. اذهبوا إلى محمد صلى الله عليه وسلم. فيأتوني فيقولون: يا محمد! أنت رسول الله وخاتم الأنبياء. وغفر الله لك ما تقدم من ذنبك وما تأخر. اشفع لنا إلى ربك. ألا ترى ما نحن فيه؟ ألا ترى ما قد بلغنا؟ فأنطلق فآتي تحت العرش فأقع ساجدا لربي. ثم يفتح الله علي ويلهمني من محامده وحسن الثناء عليه شيئا لم يفتحه لأحد قبلي. ثم يقال: يا محمد! ارفع رأسك. سل تعطه. اشفع تشفع. فأرفع رأسي فأقول: يا رب! أمتي. أمتي. فيقال: يا محمد! أدخل الجنة من أمتك، من لا حساب عليه، من الباب الأيمن من أبواب الجنة. وهو شركاء الناس فيما سوى ذلك من الأبواب. والذي نفس محمد بيده! إن ما بين المصراعين من مصاريع الجنة لكما بين مكة وهجر. أو كما بين مكة وبصرى".

 

[:-479-:] Bize Ebu Bekr b. Ebi Şeybe ve Muhammed b. Abdullah b. Numeyr tahdis etti. -Her ikisi de hadisin anlatımında ittifak etmekle birlikte onlardan birisi bazen bir harften sonra bir başka harf ilave ederek- dediler ki: Bize Muhammed b. Bişr tahdis etti, bize Ebu Hayyan, Ebu Zur'a'dan tahdis etti. O Ebu Hureyre' den şöyle dediğini nakletti:

 

Bir gün Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'e bir miktar et getirildi. Kol kısmı ona takdim edildi. O kolu severdi. Ondan bir lokma alıp şöyle buyurdu:

"Kıyamet gününde insanların efendisi benim. Bunun neden böyle olduğunu biliyor musunuz? Allah kıyamet gününde öncekileri de, sonrakileri de düz bir yerde toplayacak. Davetçi onlara seslerini işittirecek, göz onları görebilecek. Güneş de oldukça yaklaşacak. İnsanlar güçleri yetmeyecek ve tahammül edemeyecekleri kadar gam ve kedere boğulacaklar. İnsanların bir kısmı diğerine: Ne hale geldiğimizi görmez misiniz? Bu sıkıntılarınızın nereye kadar ulaştığını görmüyor musunuz? Rabbiniz nezdinde sizin için şefaatte kim bulunabilir diye bakmayacak mısınız, diyecekler.

 

Yine insanların bir kısmı bir diğerine: Adem'in yanına gidiniz, diyecek. Bunun üzerine Adem'e gidip ona: Ey Adem, sen insanların babasısın. Allah seni eliyle yarattı, sana ruhundan üfledi, meleklere emir verdi, onlar da sana secde ettiler. Bizim için Rabbinin nezdinde şefaat et, içinde bulunduğumuz bu hali görmüyor musun? Sıkıntımızın ne dereceye vardığını görmüyor musun, diyecekler.

Adem: Şüphesiz bugün Rabbim öyle bir gazap etmiş ki, bugünden önce böyle gazap etmediği gibi, bundan sonra da bu şekilde gazap etmeyecektir. Hem o bana o ağaca yaklaşmamı yasakladı, ben ona baş kaldırdım. Canımı kurtarmaya bakıyorum, canımı! (Nefsi, Nefsi) Benden başkasının yanına gidin, Nuh'a gidin, diyecek.

 

Onlar da Nuh'un yanına gidip: Ey Nuh, sen yeryüzüne gönderilen ilk Resulsün, Allah senden çok şükreden bir kul, diye söz etti. Rabbinin nezdinde bizim için şefaat et. İçinde bulunduğumuz bu hali görmez misin? Sıkıntımızın ne dereceye vardığını görmüyor musun, diyecekler.

Nuh onlara: Bugün Rabbim öyle bir gazap etmiş ki bundan önce onun gibi gazap etmediği gibi, bundan sonra da böyle gazap etmeyecektir. Benim bir dua etme hakkım vardı. Onu kullanıp, kavmime beddua ettim. Canımı kurtarmak istiyorum, canımı! (Nefsi, Nefsi!) Siz İbrahim (aleyhisselam)'a gidin, diyecek.

 

Onlar da İbrahim'e gidip: Sen Allah'ın nebisi ve yeryüzü halkı arasında onun halilisin. Rabbinin nezdinde bizim için şefaat et. İçinde bulunduğumuz bu hali görmez misin? Sıkıntımızın ulaştığı dereceyi görmez misin diyecekler.

 İbrahim kendilerine: Bugün Rabbim öyle bir gazap etmiş ki bundan önce onun gibi gazap etmemiş, bundan sonra da bu şekilde gazap etmeyecektir deyip, söylediği yalanları sözkonusu edecek (ve) nefsimi kurtarayım nefsimi! (Nefsi, Nefsi!) Siz benden başkasına gidin, Musa'ya gidin, diyecek.

 

Onlar da Musa'ya (aleyhisselam) gidecekler ve: Ey Musa, sen Allah'ın Resulüsün, Allah risaletleri ile ve seninle konuşmasıyla seni insanlardan üstün tuttu. Rabbinin nezdinde bizim için şefaat et. İçinde bulunduğumuz bu hali görmez misin? (3/24a) Sıkıntımızın ulaştığı dereceyi görmez misin, diyecekler.

Musa (aleyhisselam) onlara: Bugün Rabbim öyle bir gazap etmiş ki, bundan önce onun gibi gazap etmemiştir, bundan sonra da böyle bir gazap etmeyecektir. Hem ben öldürmekle emrolunmadığım bir canı öldürmüştüm. Nefsimi kurtarmaya bakıyorum, nefsimi! (Nefsi, Nefsi!) Siz İsa (aleyhisselam)'a gidin, diyecek.

 

Onlar da İsa'ya gidip: Ey İsa, sen Allah'ın rasuıüsün. Beşikte iken insanlarla konuşmuştun. Allah'ın Meryem'e bıraktığı, ondan bir kelime ve onun ruhundansın. Rabbinin huzurunda bizim için şefaat et, içinde bulunduğumuz bu hali görmez misin? Sıkıntımızın nereye ulaştığını görmez misin, diyecekler.

İsa (aleyhisselam) onlara: Şüphesiz bugün Rabbim öyle bir gazap etmiş ki bundan önce böyle gazap etmemiştir, bundan sonra da böyle gazap etmeyecektir diyecek ve herhangi bir günahını sözkonusu etmeyip, nefsimi kurtarayım, nefsimi! (Nefsi, Nefsi !) Benden başkasına gidin. Muhammed (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'e gidin, (diye ekleyecek).

 

Bunun üzerine benim yanıma gelerek: Ey Muhammed, sen Allah'ın Resulü, nebilerin sonuncususun. Allah senin geçmiş ve gelecek günahlarını bağışlamıştır. Rabbinin nezdinde bizim için şefaat eyle. (3/24b) İçinde bulunduğumuz bu hali görmez misin? Sıkıntımızın nereye kadar ulaştığını görmez misin, diyecekler.

 

Bunun üzerine ben de kalkıp, Arşın altına gelip, Rabbim için secdeye kapanacağım. Sonra Allah benden önce hiçbir kimseye ilham etmediği, pek güzel hamd ve senalarda bulunmayı ilham edecek, sonra da: Ey Muhammed, başını kaldır, dile, dilediğin sana verilecek, şefaat et, şefaatin kabulolunacak buyurulacak, ben de başımı kaldırıp, Rabbim ümmetimi (isterim) ümmetimi, diyeceğim.

 

Bana: Ey Muhammed, ümmetinden hesaba çekilmeyecek olan kimseleri cennet kapılarından sağdaki kapıdan girdir. Ayrıca onlar bunun dışındaki diğer kapılarda da, sair insanlarla da ortak olacaklar. Muhammed'in nefsi elinde olana yemin ederim ki, cennet kapılarının iki kanadı arasındaki mesafe Mekke ile Hecer -yahut Mekke ile Busra- arası kadardır. "

 

Diğer tahric: Buhari, 3361, 3340, 4712; Tirmizi, 2434, 1837 -muhtasar olarak-; İbn Mace, 3307; Tuhfetu'l-Eşraf, 14927

 

DAVUDOĞLU ŞERHİ İÇİN buraya tıklayın

 

NEVEVİ ŞERHİ "Ebu Hayyan'dan, o Ebu Zur'a'dan ... " İman bölümünün baş taraflarında Ebu Hayyan ve Ebu Zur'a ile ilgili açıklamalar geçmiş, Ebu Zur'a'nın adının Herim olduğu belirtilmişti. Ayrıca Amr, Ubeydullah ve Abdurrahman olduğunun da söylendiğine işaret edilmişti. Ebu Hayyan'ın adı ise Yahya b. Said b. Hayyan' dır.

"Ona kolu takdim edildi, o kolu severdi" ile ilgili olarak Kadı İyaz (rahimehullah): Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in kolu sevmesinin sebebi pişmesi, daha lezzetli ve tadı güzelolmakla birlikte çabuk hazmedilmesi, ayrıca rahatsızlık verici yerlerden uzak oluşudur, demiştir. (3/65)

 

Tirmizi kendi senediyle rivayet ettiği üzere Aişe (r.anha) şöyle demiştir: "Aslında Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) etin kol kısmını daha çok sevmiyordu ama eti arasıra bulurdu. Etin kol kısmı daha çabuk piştiğinden ötürü çabuk davranılıp, etin kol kısmı ona takdim edilirdi."

"Ondan bir lokma aldı." Kadı İyaz der ki: Bir lokma almak anlamındaki "nehese" fiilini ravilerin çoğunluğu sin ile rivayet etmişlerdir. İbn Mahan ise bunu şın ile rivayet etmiştir, her ikisi de, dişlerinin ucuyla bir lokma aldı, anlamındadır. Herevı dedi ki: Ebu'l-Abbas dedi ki: Sin ile ön dişlerinin ucuyla almak, şın ile ise azı dişleriyle almak, demektir.

"Kıyamet gününde ben insanların efendisiyim." Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem), bu sözleri yüce Allah'ın üzerindeki nimetini anlatmak için söylemiştir. Çünkü yüce Allah zaten ona böyle yapmasını emir buyurmuştur. Ayrıca onun bu sözü bizim onun üzerimizdeki hakkını bilmemiz için bize verdiği bir öğüttür.

 

Kadı İyaz dedi ki: Seyyid (efendi) kavminden üstün olan kişi, zorlu ve sıkıntılı zamanlarında kendisine sığınılan zat demektir. Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem)' de dünyada da, ahirette de Ademoğullarının efendisidir. Kıyamet gününün özellikle sözkonusu edilmesi ise o gündeki efendiliğinin yüksekliğinden ve herkesin onun efendiliğini teslim edip kabul etmesinden dolayıdır çünkü Adem de, onun bütün çocukları da Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in sancağı altında olacaklardır. Nitekim yüce Allah: "Bugün mülk kimindir? Bir ve tek, Kahhar Allah'ındır." (el-Mu'min, 4016) buyurmaktadır. Yani o günde her türlü mülk iddiası ortadan kalkmış olacaktır. Allah en iyi bilendir.

'1\ Ila h kıyamet gününde öncekileri ve sonrakileri tek bir düzlükte toplayacaktır ... " Düzlük (Said) geniş ve düz arazi demektir.

"Gözün onlara nüfuz etmesi" ile ilgili olarak Herevı şöyle der: Kisaı dedi ki: Gözü bana nüfuz etti tabiri, bana ulaşıp, beni aşıp geride bıraktığı zaman kullanılır. Kavme nüfuz ettim, tabiri de onların ortasında yürüyüp, onları geçtiğim zaman kullanılır. (Bunun için fiilin başına hemze getirilir.) Ancak onları ortasından geçip, onları geride bırakacak olursak bu sefer bu fiil hemzesiz kullanılır.

 

Buradaki ifadenin anlamına gelince: Herevı dedi ki: Ebu Ubeyd dedi ki:

Yani Rahman Allah Tebareke ve Teala'nın gözü onların tamamını görecek şekilde onlara nüfuz eder. Ebu Ubeyd' den başkaları ise: Yerin düzlüğü dolayısı ile bakanların gözleri onları delip geçer, diye açıklamışlardır. Zaten yüce Allah öncesinde de, sonrasında da hep insanları kuşatmıştır. -Herevı'nin ifadeleri burada sona ermektedir.-

 

Metali' sahibi de şöyle der: Yani bakan kişi onları kuşatır, onların hiçbir şeyleri ona gizli kalmaz. Buna sebep ise yerin düz olmasıdır. Yani herhangi bir kimsenin görenlerden saklanmak üzere arkasında saklanacağı bir şey bulunmayacaktır. (3/66) Bu ise Ebu Ubeyd'in söylediği şanı yüce Rahman onları görür şeklindeki ifadesinden daha uygundur; çünkü yüce Allah'ın görmesi düz yerde de, başka yerde de her durumda onların hepsini kuşatır. Metali' sahibinin sözleri bunlardır.

 

İmam Ebu's-Saadat el-Cezen (İbnu'l-Esir) de Ebu Ubeyd ile başkası arasındaki şanı yüce Rahman Allah'ın görmesi midir yoksa yaratılmışlardan bakan kimsenin görmesi mi olduğu ile ilgili görüş ayrılıklarını sözkonusu ettikten sonra şunları söylemektedir: Hadis alimleri bu kelimeyi peltek ze harfi ile rivayet ederler. Halbuki bu aslında noktasız olarak dal iledir; yani bakan kişi onların tamamını görünceye kadar başından sonuna hepsini görür. Bu da "nefede" kökünden gelir. Hadisin bakan kimsenin görmesi ile ilgili olarak yorumlanması, şanı yüce Allah'ın görmesine yorumlanmasından daha uygundur. -Ebu's-Saadat'ın açıklamaları da bunlardır.-

 

Buna göre bu kelime ile ilgili olarak baş tarafındaki "ye" harfinin fethalı ve ötreli olması, son harfinin dal ve zelolması ile "onlara nüfuz eder"deki fiilin öznesi olan zam ir hakkında görüş ayrılığı vardır. Daha sahih olan ye harfinin fethalı, son harfinin zelolması ve görmenin yaratılmış tarafından olmasıdır. Allah en iyi bilendir.

"Sıkıntımızın nereye kadar ulaştığını görmez misin" cümlesinde "ulaşmak" anlamındaki fiilde gayn harfi fethalıdır. Bilinen ve sahih olan da budur ama müteahhir bazı imamlar bu harfi hem fethalı, hem sakin olarak zaptetmişlerdir, bunun da açıklanabilir bir tarafı vardır. Fakat tercih edilen ilk kaydettiğimiz şekildir, buna delil de yine bu hadiste bundan önce geçen: "Ne hale geldiğinizi görmez misiniz" denilmiş olmasıdır. Şayet gayn harfi sakin olarak okunacak olsaydı, muhatap zamirinin (mansub zam ir olarak" ... kum" olarak değil de) merfu zamir olarak" ... tum" olarak gelmesi gerekirdi. (3/67)

 

Adem ve diğer nebilerin (Allah'ın salat ve selamları onlara) söyleyecekleri: "Bugün Rabbim öyle bir gazaplanmış ki bundan önce onun gibi gazaplanmış değildir, bundan sonra da böyle gazaplanmayacaktır" ifadesinde geçen yüce Allah'ın gazabından kasıt onun kendisine baş kaldıranlardan intikam alacağının ortaya çıkması ve onların onun elim azabını görecek olmaları, orada toplanan kimselerin olmamış ve olmayacak derecede dehşetli hallere tanık olmalarıdır. Bütün bu hallerin bir benzerinin o günden önce görülmediği ve daha sonra da görülmeyeceğinde bir şüphe yoktur. İşte yüce Allah'ın gazabının anlamı budur.

Aynı şekilde onun rızası da, hakkında hayır ve lütufta bulunmayı murad ettiği kimselere olacak ve bu, rahmeti ve lütfu ile gerçekleşecektir. (3/68) Çünkü yüce Allah'ın razı olmak ve gazaba gelmek hallerinde değişmesi imkansızdır. Allah en iyi bilendir.

"Şüphesiz cennetin kapı kanatlarının ikisi arasındaki mesafe Mekke ile Hecer arası -yahutta Mekke ile Busra arası- kadardır." Kapının kanatları kapının iki tarafıdır. Hecer ise Bahreyn şehirlerinin temelini teşkil eden büyük bir şehirdir. Cevheri,Sihah'ında der ki: Hecer müzekker ve munsarıf bir şehir adıdır. Bu şehre nispet "Haciri" (he harfinden sonra med harfi elif ile) diye yapılır.

Ebu'l-Kasım ez-Zeccaci de el-Cem el adlı eserinde şöyle der: Hecer müzekker ve müennes olarak kullanılır.

 

Derim ki: Burada sözü edilen Hecer ile"su -Hecer testileriyle- iki testi miktarına ulaşacak olursa" diye diğer hadiste sözü edilen Hecer' den farklı bir yerdir. Bu ikincisi Medine kasabalarından bir kasaba olup, orada testi yapılırdı. Bu ise munsarıf değildir. Ben bunu Mühezzeb Şerhinin baş taraflarında açıkladım.

Busra'ya gelince, bu da Dımaşk ile arasında üç konaklık mesafe bulunan bir şehirdir. Havran şehri de odur, kendisi ile Mekke arası bir aylık uzaklıktır. (3/69)

 

 

328 - (194) وحدثني زهير بن حرب. حدثنا جرير عن عمارة بن القعقاع، عن أبي زرعة، عن أبي هريرة؛ قال: وضعت بين يدي رسول الله صلى الله عليه وسلم قصعة من ثريد ولحم. فتناول الذراع. وكانت أحب الشاة إليه. فنهس نهسة فقال "أنا سيد الناس يوم القيامة" ثم نهس أخرى فقال "أنا سيد الناس يوم القيامة" فلما رأي أصحابه لا يسألونه قال "ألا تقولون كيفه؟" قالوا: كيفه يا رسول الله؟ قال "قال "يقوم الناس لرب العالمين" وساق الحديث بمعنى حديث أبي حيان عن أبي زرعة. وزاد في قصة إبراهيم فقال. وذكر قوله في الكوكب: هذا ربي. وقوله لآلهتهم: بل فعله كبيرهم هذا. وقوله: إني سقيم. "والذي نفس محمد بيده! إن ما بين المصراعين من مصاريع الجنة إلى عضادتي الباب لكما بين مكة وهجر أو هجر ومكة قال : لا أدري أي ذلك قال . ".

 

[:-480-:] Bana Züheyr b. Harp'ta rivayet etti. (Dedi ki): Bize Cerir, Umaratü'bnü Ka'kaa'dan, o da Ebu Zür'a'dan, o da

Ebu Hureyre'den naklen rivayet etti. Ebu Hureyre dedi ki:

 

Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in önüne tirit ve et bulunan bir kap konuldu. Allah Resulü kolu aldı. Koyunun en sevdiği tarafı o idi. Ondan bir lokma alıp "kıyamet gününde insanların efendisi benim" buyurdu, sonra bir lokma daha aldı, tekrar "kıyamet gününde insanların efendisi benim" buyurdu. Ashabının kendisine soru sormadıklarını görünce "neden bu nasıl olacak demiyorsunuz" buyurdu.

Onlar da: Bu nasılolacak ey Allah'ın Resulü, dediler. Şöyle buyurdu:

"İnsanlar alemlerin Rabbinin huzuruna kalkacaklar." Sonra da hadisi Ebu Hayyan'ın, Ebu Zur'a'dan diye naklettiği manada sevketti ve ayrıca İbrahim (aleyhisselam) ile ilgili anlatılanlarda ziyade olarak yıldız hakkında: Bu benim Rabbimdir demesini de onların putlarına: Hayır, bunu onların bu büyükleri yaptı dediğini, yine onun: Ben hastayım dediğini de ekledi. (Sonra Allah Resulü) şöyle buyurdu: "Muhammed'in nefsi elinde olana yemin ederim ki hiç şüphesiz cennetin kapılarının iki kanadı ile pervazları arasındaki uzaklık şüphesiz Mekke ile Hecer -yahut Hecer ile Mekke- arası kadar olacaktır."

(Ravi) dedi ki: Bunların hangisini söylediğini bilmiyorum.

 

Bunu yalnız Müslim rivayet etmiştir; Tuhfetu'l-Eşraf, 14914

 

DAVUDOĞLU AÇIKLAMA: Bu iki cümleden hangisini söylediğini bilemiyorum, dedi.

Hadis-i şerifte zikri geçen »Keyfe» kelimesinin sonuna vakıf halinde «hay-i sekt» nâmı verilen «he» getirilmiştir. Bu kelimenin üzerinde durulduğu zaman mezkur (hâ) nın getirilmesi hususunda söz yoktur. Ancak sahabe-i kiramın cümle ortasında aynı kelimenin sonuna (he) getirmeleri iki vecihle izah olunmuştur.

 

1 - Araplardan bazıları cümle ortasımda vakıf hükümde telâkki ederler.

2 - Ashab (R.A.) Resulullâh (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) in telâffuzuna tabi olmuşlardır.

Udâde; kapının iki tarafındaki çerçeve ağaçlarıdır.

 

 

NEVEVİ ŞERHİ: "Neden bu nasılolacak demiyorsunuz? Onlar da: Ey Allah'ın Resulü bu nasılolacak, dediler." Burada "nasıl" anlamındaki kelimenin sonunda bulunan "he" harfi vakıf yapıldığı zaman kelimenin sonuna getirilen "hau's-sekt: susma he'si"dir.

 

Ashab-ı Kiram'ın: "Bu nasılolacak ey Allah'ın Resulü" deyip, he harfini durak yapmadıkları halde sabit olarak telaffuz etmeleri ise iki şekilde açıklanır. Bu ikisini de Tahrır sahibi ile başkaları zikretmişlerdir. Bunlardan birincisine göre, Araplar arasından durak yapmamayı da durak yapmak gibi kullananlar vardır. İkinci açıklamaya göre, ashab-ı kiram Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in kendilerine teşvik ederken kullandığı lafza uygun lafız kullanma maksadıyla bunu söylemişlerdir. Eğer he harfi getirmeksizin "nasıl" demiş olsalardı, kendilerini hakkında soru sormaları için teşvik etmiş olduğu hususu sormuş olmayacaklardı. Allah en iyi bilendir.

"Kapılann pervazlan" ile ilgili olarak Cevherı şöyle demektedir: Kapıların pervazIarı yan tarafta bulunan, onları tutan iki ahşaptır.